TRAFİK GÜVENLİĞİNİ KASTEN TEHLİKEYE SOKMA
1) KARA, DENİZ, HAVA, DEMİRYOLU ULAŞIMININ GÜVENLE AKIŞINI SAĞLAMAK İÇİN KONULAN SİSTEMİN BOZULMASI
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na m.179/1’ e göre;
“(1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.” Hükmü ile hangi hallerde suçun oluşacağını ve şartlarını belirtmektedir.
Önemle belirtilmelidir ki, suçun oluşması için yalnızca “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale edilmesi” durumları yeterli olmayacaktır. Bunun yanı sıra yukarıda sayılan eylemlerin başkalarının hayatına, sağlığına ve malvarlığında meydana gelen bir tehlikenin olması gerekmektedir. Bu tehlikeli sonucu meydana getirmeye elverişsiz olan eylemler madde kapsamında değerlendirilmeyecektir.
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay, TCK m. 179’u somut tehlike suçu olarak düşünmektedir. Dolayısıyla yukarıda da belirttiğimiz gibi eylemlerin başkalarının hayatına, sağlığına, malvarlıklarına bir zarar getirmediği sürece bu suç oluşmuş sayılamayacaktır. Dikkat edilmelidir ki objektif olarak bir zarar tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları yeterli olmakla beraber, zarar neticesinin gerçekleşmesine gerek yoktur.
Maddede tanımlanan suçun manevi unsuru kasttır. Sanık öngörülen fiil sonucunda oluşacak tehlikeyi bilip istemesi gerekmektedir.
“Alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir sebeple emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğum,
alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerekir.
Olaydan iki saat sonra alınan raporda 57 promil alkollü olan sanığın idaresinde bulunan araç ile, meskun mahal dışında bulunan 8.4 metre genişliğindeki, aydınlatmanın bulunmadığı çift yönlü düz yolda gece vakti seyir halinde iken, karşı şeritte seyreden 248 promil alkollü olan temyiz dışı diğer sanık idaresindeki motosikletin şerit ihlali yapması ve motosikletin farının yanmaması nedeniyle, kendi şeridinde seyreden sanığın aracının ön sol kısmı ile, temyiz dışı diğer sanık idaresindeki motosikletin ön kısmına çarpması neticesinde, 1 kişi kemik kırığı olacak şekilde yaralanmıştır. Kendi şeridinde seyreden sanığa atfedilecek bir kusur bulunmadığı, meydana gelen olayda temyiz dışı diğer sanığın tam kusurlu olduğu, 1 saatte alkol miktarının 0,12-0,20 promil arasında düştüğü dikkate alındığında, sanığın olay anında 100 promilin altında olduğu, ayrıca sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair başkaca bir delil veya tespit bulunmadığı dikkate alındığında, sanığın beraati gerekir.” (12. CEZA DAİRESİ E. 2016/3381 K. 2016/9737 T. 8.6.2016 )
2) KARA, DENİZ, HAVA, DEMİRYOLU ULAŞIM ARAÇLARININ TEHLİKELİ SEVK VE İDARESİ
5237 sayılı TCK m. 179/2’ ye göre;
“(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Denilerek aracın, tehlikeli şekilde sevk ve idare edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Belirtilmelidir ki, aracın sevk ve idaresi salt trafik düzenine aykırılık teşkil ediyorsa bu suç oluşmayacak, bunun yanı sıra insanların yaşamına, sağlığına veya malvarlığında meydana gelecek bir tehlikenin bulunması gerekmektedir. Örneğin; aracın bakım ve onarımı yapılmadan trafiğe çıkması halinde bu suç meydana gelecektir.
YARGITAY UYGULAMASI
“Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile seyrederken, dört yönlü, ışık kontrollü kavşağa, kendisine hitaben kırmızı ışık yandığı halde giriş yaptığı sırada, sağından gelen katılan idaresindeki otomobil ile çarpışması üzerine aracından inen katılanın, aracının ön ve arka kısımlarını kontrol ettikten sonra eşinin bağırması üzerine dengesini kaybedip, yere düşerek kafasını zemine çarpması ile yaralandığı olayda, sanığın eylemi ile katılanın yaralanması arasında illiyet bağı bulunmadığından, taksirle yaralama suçunun oluşmayacağı, ancak sanığın eyleminin trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu oluşturacağı nazara alınarak, sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan ceza tayini yerine, yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 05/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas: 2013/18906 Karar: 2014/2677)
3) ALKOL VEYA UYUŞTURUCU MADDE ETKİSİ İLE ARAÇ KULLANMA
TCK m.179/3’ te bu husus düzenlenmiş olup;
“(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” Hükmü gereği alkol, uyuşturucu veya başka bir nedenle emniyetli şekilde aracı sevk ve idare edemeyecekleri, dolayısıyla zararın meydana gelmesine neden olacak kişilerin cezalandırılması öngörülmüştür.
Kanun maddesindeki “ya da başka bir nedenle” diye bahsettiği hususa örnek olarak kişinin uzun süre araç kullanmaya devam etmesi durumunda da bu suçun oluşacağının kabul edilmesi gerekmektedir.
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay’ın vermiş olduğu birçok kararından yola çıkarak konuyla ilgili şu hususların belirtilmesi gerekmektedir; bu suçun oluşması için alkol veya uyuşturucu maddesinin salt kullanılmış olması yetmemektedir. Çünkü kişilerin alkol konsantrasyonu farklılık göstereceği gibi bu durum trafik güvenliği açısından da değişen derecede risk oluşturacaktır. Ve fakat 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyi, emniyetli sürüş yeteneğinin kaybına yol açacağı bilimsel olarak kabul edilmektedir.
“Olay akabinde yapılan ölçümde 2.90 promil alkollü olduğu belirlenen sanığın, idaresindeki traktör ile karşı yönden gelen araca çarpması şeklinde gelişen olay sonucu, diğer araçta bulunan 3 kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları, mağdurların şikayetçi olmamaları sebebiyle sanık hakkında taksirle yaralama suçundan ek takipsizlik kararı verildiği, sadece trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kamu davası açıldığı, bu suçun unsurlarının da oluştuğu ve sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA; 24.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (12. Ceza Dairesi 2012/29769 E. , 2014/1450 K.)
TAZMİNAT YÖNÜNDEN TRAFİK KAZALARI
MOTORLU TAŞIT İŞLETENİN SORUMLULUĞU
Bu sorumluluk bir tehlike sorumluluğudur. Tehlike sorumluluğu TBK m. 7’ de düzenlenmektedir.
“(1)Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
(2)Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arz eden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arz eden işletme sayılır.”
Dolayısıyla motorlu taşıtlarda tehlike arz eden işlerden sayıldığından, motorlu taşıt işletenin sorumluluğu tehlike sorumluluğudur. Meydana gelen zararın, araç kullanılırken veya işletilmesi ile oluşması yeterlidir. Kusur aranmaz.
KTK m. 85/1 hükmü ise motorlu taşıt işletenin sorumluluğundan bahsetmektedir. Şöyle ki;
“Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Kanun koyucu bu maddeyle işletenin sorumluluk koşullarını açıkça belirtmektedir.
KTK m.86/1 hükmü ise işverenin hangi durumlarda sorumluluktan kurtulacağını belirtecektir;
“İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” Kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi zarar görenin veya üçüncü kişinin tam/ağır kusurunun varlığı halinde veya mücbir sebeple zararın meydana gelmesi durumunda işleten sorumluluktan kurtulacaktır.
TAZMİNATIN BELİRLENMESİ VE HESABI
A) ZARAR VERENİN KUSURU
TBK m.51’ de tazminatın belirlenmesini düzenlemektedir;
(1)Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
(2)Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür. Kanun koyucunun yapmış olduğu düzenlemeden de anlaşılacağı gibi tazminat, zarar verenin kusuru ölçüsünde belirlenecektir. Hafif kusur durumunda, ayrıca hakkaniyet gerekiyorsa o durumlarda yine indirim söz konusu olacaktır. Örneğin: zarar verenin ekonomik durumunun iyi olması, zarar görenin ekonomik durumunun kötü olması durumlarında hakim tazminatta daha az indirime hükmedebilecektir. Dikkat edilmelidir ki zarar verenin fiiliyle zarar arasında illiyet bağının zayıf olması durumunda, zarar verenin ağır kusuru olsa dahi hakim tazminatta indirim yapmalıdır.
Mümeyyizler açısından ise, verdikleri zarar ağır olsa bile yaş küçüklüğü sebebiyle tazminatta büyük indirimin yapılması gerekmektedir.
Kusursuz sorumluluk hallerinde zararın büyük veya küçük olduğuna bakılmayacaktır. Dolayısıyla zararın azlığı çokluğu önemli olmadan zarar veren kusursuz da olsa sorumludur. Buna örnek olarak; adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan sahibinin sorumluluğu durumlarında zarar veren kusursuz olsa bile sorumluluğu doğacaktır.
B) ZARAR GÖRENİN KİŞİSEL KUSURU
TBK m. 52/1 de de belirttiği gibi;
(1)Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarar görenin kusuru nedensellik bağını kesecek ölçüde ağır ise, zarar veren sorumluluktan kurtulacaktır.
Ayırt etme gücünü kaybedenler açısından, o duruma düşmede kendi kusurları bulunmadığını ispat etmedikleri sürece zarardan dolayı indirim sebebi olacaktır.
Beklenmedik hal durumunda ise; zararın meydana gelmesinde insan iradesi olmadan bir olayın gerçekleşmesidir. Belirtelim ki mücbir sebep beklenmedik halden farklı kavramdır. En önemli farkları ise, beklenmedik halde uygun nedensellik bağı kesilmemiştir. Dolayısıyla beklenmedik halde indirim, kusur ile zarar arasındaki orantıya göre belirlenecektir.
C) ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU
Üçüncü kişinin kusur yoğunluğu, zarar verenin zarara neden olduğu fiilden daha ağır olması halinde mücbir sebep niteliğinde kabul edilecektir.
“Dava rücûan tazminat istemine ilişkindir. Eldeki davada; hükme esas alınan bilirkişi raporu ile Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen kusur raporu arasındaki çelişki giderilmeli, oluşan kazaya karşı hangi önlemlerin alınması gerektiği, ayrıca birleşen her iki dava bakımından, davaların ayrı ayrı sigortalılar bakımından açıldığı dikkate alındığında, her bir kazalı ve dosya için ayrı ayrı kusur değerlendirmesi yapılmalı, yani meydana gelen iki ayrı ölüm olayında kazalılardan birinin, bir diğerinin ölümünde kusurlu olup olmadığı net olarak ortaya konmalı ve sorumlulukların kapsamı ile önlemlerin alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalılar ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmalı, böylece maddi oluşa ve kanuna uygun olarak kusur oran ve aidiyetleri usûlünce belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, Borçlar Kanunu gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın , üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği "gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı" sınırlaması ifadesine göre üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Davacı kurum ve davalı ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli, hükmü temyiz etmeyenler yönünden davacı Kurum lehine oluşan usûlî kazanılmış hak durumu da gözetilerek karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.” (YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ E. 2015/4800 K. 2016/7085 T. 2.5.2016 )
Destekten yoksun kalma zararları ve bedensel zararlar TBK m. 55’e göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilmeyen sosyal güvenlik ödemeleri zarar veya tazminattan indirilemez.
SORUMLULUĞUN KOŞULLARI, TAZMİNAT VE RÜCU
1) KOŞULLARI
a) Eşyaya veya kişiye ilişkin bir zarar olmalıdır.
Motorlu aracın işletilmesinden doğan zarar kavramının içinde, bedensel zarar veya eşyaya verilen zarar girmektedir. İşletenin veya araç sahibinin sorumluluğu genel hükümlere göre belirlenecektir.
b) Zararın motorlu taşıtın işletilmesinden kaynaklanması
Motorlu taşıt işleten kavramı KTK m. 3 te belirtildiği üzere;
İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.
Yargıtay bir kararında işleten kriterine yer vermiştir;
“Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ...'nun, işleten sıfatının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
2918 sayılı KTK'nın hükümlerine göre, trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı Yasa'nın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere İşlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" şeklinde tanımlanmıştır…” (17. Hukuk Dairesi 2011/11848 E. , 2013/1120 K.)
Son olarak bahsedilmesi gereken konu ise; motorlu taşıt kazasının karayolu üzerinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunun sebebi KTK karayollarında gerçekleşen bir kazanın varlığı halinde uygulanır. Meydana gelen zarardan ise hem işleten hem teşebbüs sahibi birlikte sorumlu olacaklardır.
2) SORUMLULUĞUN GÖRÜNÜMLERİ
a) Motorlu taşıtın işletilmemesinden kaynaklanan trafik kazasından sorumluluk
KTK m. 85/3’ te bu durum düzenlenmektedir.
“(3)İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.” Burada bahsedilen sorumluluk olağan sebep sorumluluğudur. Teşebbüs sahibinin sorumluluğu olmaz. Sorumluluk sebebi ise kusurdur. Kusurun işletenden yada yardımcı kişiden kaynaklanacaktır veyahut araçtaki bozukluk sebebiyle kaza meydana gelmesi gerekmektedir.
b) Oluşan kaza sebebiyle yapılan yardımlardan kaynaklı sorumluluk
KTK m. 85/4
“İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir.” Hükme göre iki tane sorumluluğun yansıtılabileceği kişi vardır; biri işleten diğeri araç işleticisi. Buradaki sorumluluğun niteliği ise hakkaniyet sorumluluğudur.
Yardım edenlerin gördüğü zararı mali sorumluluk sigortasının karşılamayacağı da belirtilmelidir. Mali sorumluluk sigortası, KTK 85/1 de ki durumların gerçekleşmesi halinde doğan zararları karşılayacaktır.
c) İşletenin, aracın sürücüsü veya yardımcı kişilerin kusurlarından dolayı sorumluluk
KTK m. 85/5 der ki;
“işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. Sorumluluğun niteliği tehlike sorumluluğudur.
3) HUSUMET
Ölümlü kazaların varlığı durumunda Yargıtay üçüncü kişileri hak sahibi kabul etmiştir. Dolayısıyla üçüncü kişiler sigorta şirketinden zararın tazminini talep edebilecektir.
KTK 85/1’de “Motorlu taşıtın işletilmesinden işleten veya teşebbüs sahibi sorumludur.” denilerek pasif husumet kurulmaktadır.
KTK 85/3’te belirtildiği gibi “motorlu taşıtların işletilmemesinden doğan zararlarda teşebbüs sahibine husumet yöneltilemez.”
4) SORUMLULUĞUN TAKDİRİ VE ZARARIN PAYLAŞTIRILMASI
a) Sorumluluktan kurtaran haller
“İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” Hükmün de açıkça ifade ettiği gibi sorumluluktan kurtulmak için 2 şart gereklidir. Hem kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin hem de araçtaki bozukluğun kazayı etkilemediğinin ispatı gerekmektedir.
b) Zararın paylaştırılması
Paylaştırma ögeleri; kusur ve işletme tehlikesidir.
Kusurun belirlenmesinde KTY m.157 önem teşkil etmektedir.
“Araç sürücülerinin trafik kazalarında asli kusurlu sayılacakları haller ile kusur durumlarının tespitine dair usul ve esaslar aşağıda gösterilmiştir.
a) Asli kusur sayılan haller
1) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
2) Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullanıldığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
3) İkiden fazla şeritli taşıt yollarında karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
4) Arkadan çarpma,
5) Geçme yasağı olan yerlerden geçme,
6) Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
7) Şeride tecavüz etme,
8) Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
9) Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
10) Manevraları düzenlenen genel şartlara uymama,
11) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında parketme ve duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
12) Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak parkedilmiş araçlara çarpma.
Yukarıda sayılan hal ve hareketlerde bulunan sürücüler asli (esas) kusurlu sayılırlar. Ancak, sürücülerin veya yayaların kural dışı hareketleri veya taşıtların teknik arızaları bir başka sürücüyü tehlikeye düşürmüş ve bu sürücü, oluşması muhtemel bir kazayı önlemek, can ve mal güvenliğini korumak amacı ile Karayolları Trafik Kanununun öngördüğü temel kurallardan birini ihlal etmeye mecbur kalmış ve bütün tedbirlere rağmen bir kazaya neden olmuşsa, asli kusurlu sayılamaz.
b) Sürücü kusurlarının tespiti
Adli mevzuat ve yargılama hükümleri saklı kalmak üzere, trafik kazalarına karışanların kusur durumları; 2918 sayılı Kanun ve bu Yönetmelikte belirtilen kurallar, şartlar, hak ve yükümlülükler ile asli kusur sayılan haller dikkate alınarak belirlenir.
Kaza mahallinde yapılan incelemeler sonunda tespit edilen iz ve delillere ilave olarak kazaya karışanların olay hakkındaki ifadeleri ile varsa tanık ifadeleri de kusur durumunun tespitinde dikkate alınır.”
İşletme tehlikesi: zararın paylaştırılması aracın yaratacağı güç değil, zararın doğması etkili olan tehlikedir.
c) Rücu
KTK m.88/1 der ki;
“Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan
dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.”
Belirtilmelidir ki sorumlulardan biri hakkında yapılan feragat diğerlerine sirayet eder mi durumuyla ilgili Yargıtay’ın düşüncesi; borcun ve durumun niteliği ölçütü ile sonuçlanacaktır.
Zarar gören kazadaki sorumluluğu olan herkesten zararın tamamını ister.
d) Zamanaşımı
Trafik kazalarında uygulanacak zamanaşımı iki yıllık süredir. Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın ve herhalde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
ZORUNLU MALİ SORUMLULUK
Sorumluluk sigortalarında sigortalı menfaatin konusu mal değildir. Mağdur ise zararını sigorta ettirenden talep etmektedir. Sigorta zararı ile sorumluluk hukukunda ki zarar kavramı birbirinden farklı kavramlardır. Sigorta zararının belirlenmesinde sigortalanan tehlikenin gerçekleşmesinden önceki ve sonraki durumun karşılaştırılması yapılır. Yani malvarlığının tümünün karşılaştırması yapılmaz.
İşletenler açısından ise zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundalardır. Zarar gören ise zorunlu mali sorumluluk sigortasında belirlenen limit içinde doğrudan sigortacıya talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir. Bunu KTK m. 97’den anlamaktayız.
“Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”
KTK m. 99/1 sigortacıların, hak sahiplerine kaç gün içerisinde ödeme yapmaları gerektiğini düzenlemektedir.
“Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.”
Önemli diğer bir husus ise; Yargıtay trafik kazası sonucunda meydana gelen zararın giderilmesi için açılan davada, davalının sigorta şirketi olması halinde görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olacağını belirtmiştir.
Defiler açısından yapılacak değerlendirme ise; mağdura ileri sürülemeyen defiler, sigorta sözleşmesinden veya kanundan kaynaklanan defilerdir. Daha açık bir ifadeyle, sigortacı, sigortalının sözleşme dışı sorumluluğuna ilişkin defileri pek tabii ileri sürebilecektir. Buna örnek olarak mağdurun şahsi kusuru diyebiliriz.
Zorunlu mali sorumluluk sigortasının zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve teminat yükümlüsünün öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrayacaktır.
MANEVİ TAZMİNAT
Manevi tazminat belirlenirken objektif kriterlere bakılması gerekmektedir. Manevi tazminat bir ceza değildir, bu sebepledir ki malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanması amaçlanmamıştır. Manevi Tazminat miktarı belirlenirken esasen, istenilen tatmin duygusuna ulaşmak için gerekli olan kadarı kriter olarak alınacaktır.
Comentários