I. GENEL OLARAK
Öğreti ve uygulamada “anayasa şikayeti” olarak da adlandırılan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin kamu gücü kullanılmak suretiyle ihlali halinde kanun tarafından kendilerine tanınmış olan olağanüstü bir kanun yolunu ifade etmektedir. Bu kanun yolu istisnai ve tali bir nitelikte olup, temel hak ve hürriyetleri kamu gücü kullanılmak suretiyle ihlal edilen kişiler diğer başvuru yollarını tükettikten sonra bu yola başvurabilmektedir.
Bireysel başvurunun tanımı hususunda bir ittifak mevcut değildir. Kısaca “Bireysel başvuru, herkesin Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa I
nsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla başvurabileceği bir hak arama yoludur.”şeklinde bir tanım kullanmak mümkündür.
Hakları Anayasa’da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerde güvence altına alınan herkes, güvence altına alınan bu haklarının ihlal edilmesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidebilir. Kamu hukuku tüzel kişilerinin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma imkanı bulunmamaktadır. Özel hukuk tüzel kişileri ise, yalnızca tüzel kişiliğe ilişkin haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yoluna gidebilir.
II. ŞARTLARI
A. Konu Bakımından Yetki
Anayasa m. 148’de geçen “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir…” ifadesinden, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru konusu yapılabilecek hakların, Anayasa’da güvence altına alınmış olmakla birlikte, aynı zamanda AİHS’de yer alan temel hak ve hürriyetler olduğu sonucuna ulaşılabilir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. Maddesinde, Türkiye’nin taraf olduğu protokoller de kapsama alınmak suretiyle “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilecek konuların Anayasa’da düzenlenen ve AİHS kapsamında bulunan haklar ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerde belirtilen haklarla sınırlı olduğu söylenebilecektir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru konusunda AİHS’in esas alınması yalnızca klasik hakların korunmasını sağlayacak, Anayasa’da düzenlenmiş olan sosyal, ekonomik ve benzeri hakların bireysel başvuru konusu yapılması söz konusu olamayacaktır.
B. Kişi Bakımından Yetki
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilecek olanlar, ihlale sebebiyet veren işlem, eylem yahut ihmal sebebiyle “güncel ve kişisel” bir hakkı “doğrudan” etkilenen kişilerdir. Yukarıda belirtildiği üzere, özel hukuk tüzel kişileri yalnızca tüzel kişiliğe ilişkin haklarının ihlal edildiğine dayanarak başvuru yapabilecekken, kamu hukuku tüzel kişilerinin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma olanağı bulunmamaktadır.
Kişilik ölüm ile birlikte son bulacağı için, bunların adına bireysel başvuru yapmak söz konusu olmayacaktır. Anayasa Mahkemesi bu konuya ilişkin bir kararında "Açıklanan nedenlerle, bireysel başvurunun yapıldığı tarihten önce vefat eden başvurucu adına yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "kişi yönünden yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.” şeklindeki ifadede bulunmak suretiyle, bireysel başvuru yapmadan önce vefat eden kişi adına bir başkasının başvuruda bulunma imkanının olmadığını belirtmiştir.
C. Zaman Bakımından Yetki
6216 sayılı Kanun’un geçici 1. Maddesinin 8. Fıkrası “Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.” Hükmünü içermektedir. Söz konusu hüküm gereğince, 23.09.2012 Tarihinden önce kesinleşmiş olan nihai karar ve işlemler aleyhine yapılacak bireysel başvurulara ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin inceleme yetkisi söz konusu değildir.
D. Yer Bakımından Yetki
Anayasa ve 6216 sayılı Kanun’da bu hususa ilişkin herhangi bir düzenleme yer almasa da, Türkiye’de yer bakımından yetkinin belirlenmesi hususunda “ülkesellik ilkesi” benimsenmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilmek için, ihlale sebebiyet veren işlemin Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı kapsamında gerçekleşmiş olması gerekecektir.
E. Olağan Kanun Yollarının Tüketilmesi
1. Kural
Bu şart, Anayasa m. 148/f. 3/c. son’da “Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” şeklinde, 6216 sayılı Kanun m. 45/f. 2’de ise “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.” şeklinde yer almaktadır. Buna göre, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulabilmesi için tüm yargısal ve idari başvuru yollarının tüketilmiş olması gerekmektedir.
2. Kanun yollarının tüketilmesinin gerekmediği durumlar
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM” diye anılacaktır) bu kuralı fazla şekilcilikten uzak ve esnek bir şekilde yorumlama eğiliminde olmuştur. Buna göre, bu kural mutlak bir kural değildir. Kanun yollarının tüketilmesi koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği, her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir.Anayasa Mahkemesi bir kararında, bir kanun yolunun etkisiz ve yetersiz olması halinde bunun tüketilmesi şartının aranmaması gerektiğini belirtmiştir.
F. Hukuki Yarar Bulunması
6216 sayılı Kanun’un 46. Maddesinin 1. Fıkrası “Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.” hükmünü içermektedir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunan kişinin, başvuruda bulunmakta hukuki yararının olması gerekmektedir. Söz konusu hukuki yararın tespitinde bu yolun tali nitelikte bir yol olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
G. Süreye Uyulması
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurunun, kanun tarafından öngörülen süre içerisinde yapılması, söz konusu başvurunun incelenebilmesi için bir ön şart niteliğini haizdir. Mahkeme, başvurunun her aşamasında süre şartının yerine getirilip getirilmemiş olduğunu re’sen nazara almak durumundadır.
6216 sayılı Kanun m. 47/f. 5’de bu şart “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Söz konusu hükümde sürenin başlangıcı hususunda iki durum üzerinde durulduğu görülmektedir. Buna göre maddede belirtilen “otuz günlük süre”, hak ihlaline sebebiyet veren eylemi karşı bir başvuru yolunun mevcut olması halinde bu yolların tüketildiği, herhangi bir başvuru yolunun öngörülmemiş olması halinde ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren söz konusu olacaktır.
H. Açıkça Dayanaktan Yoksun Olmama
6216 sayılı Kanun m. 48/f. 2 bu şartı “Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.” şeklinde ifade ederek, ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması gerektiğini belirtmiş, bulunması halinde ise bu başvurular hakkında “kabul edilemezlik kararı” verilebileceğini belirtmiştir.
I. Anayasa Açıdan Önem Taşıma ve Önemli Bir Zararın Mevcudiyeti
Yine 6216 sayılı Kanun m. 48/f. 2’de yer alan bu şart uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin “kabul edilebilirlik kararı” vermesi için başvuru temel hakların kapsamı ve sınırlarının belirlenmesi bakımından önem taşımalı, ayrıca başvuran önemli bir zarara uğramış olmalıdır.
Comments